9 Ocak 2016 Cumartesi

17)HOROZ BABA

Bu efsaneyi okuduğumda hiçbir şey hissetmedim. Çok sıradandı.
İşte bir adam varmış Fatih zamanında yaşayan, işte bu adam sabah namazında ötüp milleti kaldırırmış.
Fatih'le de beraber savaşmış. Yürekli yağız bir delikanlı anlayacağınız.

16)KANDİLLİ

Bu efsaneyi de beğendiğim söylenemez. Mecburiyetten okudum. 
Şehzade Mehmet bu yerde doğmuş. Bunun için kandil yakmışlar. Sonra bu kandil üç gün boğazı aydınlatmış. Sonra şehzade şok olmuş tabi. 
Sonra buranın adı Kandilli olmuş. 
Bu efsaneleri okudukça semtlerin isimleri iyice görkemliliğini kaybetti gözümde. Keşke öğrenmeseydim. 

15)KAZLIÇEŞME

Bu efsane gerçekten hoşuma gitti. En azından mantıklı. Kız Taşı efsanesi gibi saçma değil.
Bu efsane de Bizans suları zehirlediği için askerler susuz kalıyor. Sonra bir kaz yeri oyuyor ve çeşme buluyor.
Buraya da Kazlı çeşme demişler.

14)KIZ TAŞI

Ben bu kadar saçma bir efsane görmedim. 
Yok neymiş bir taş varmış. 
Bu taşın altından günahı olan bir kız geçince eğiliyormuş.
Tanrı bile şokta. Böyle saçma şey olabilir mi? Şuan efsanelere olan ilgim azaldı

13)SALACAK

Bu efsane de çoğu gibi beni çok şaşırttı.
Fatih Sultan Mehmet'le ilgili olan bu efsane de askerleri nereden salacaklarını soranlara, Fatih 'şuradan salın'demiş.
İşte o salın dediği yokuşun adı şuan Salacak. 
Çok saçma ve bir o kadar da ilginç :) Neyin kafası bu harbiden merak ediyorum :)

12)KANLICA

Yine fazla etkilenmediğim ama anlatmak istediğim bir efsane.
Aslında çok şaşırdı.
İşte buraya Anadolu halkı kağnılarla gelmişler, o yüzden 'kağınilice' koymuşlar adını.
O da bu zamana değişerek Kanlıca olmuş. Çok müthiş bir efsane.

11)KUZGUNCUK KİLİSESİ

Sultan Abdülaziz'in ana karakter olduğu bu efsane de, yine bir hayat dersi mevcut.
Müslüman olan insanların Hristiyanlar için Kilise yapmasını konu eden bu efsane gerçekten benim çok ilgimi çekti. 
İşte hayat dersi budur. 
Ne olursa olsun karşıt görüşlü insanların fikrini benimsemesen de saygı duy!
Helal olsun Abdülaziz Baba :D

10)MELEKLERİN İNŞA ETTİĞİ SURLAR

Bu efsane de açık unutulan kapı gibi etkilenmediğim ancak beğendiğim bir efsaneydi.
Yine İstanbul'un Fethi'nde melekten yardım alındığını anlatan olağanüstü bir efsaneydi.
Ama yine de okumak zevkliydi.

9)TELLİ BABA

Bu efsane beni etkilemekten ziyade, güldürdü. 
Çünkü çoğu efsanedeki gibi yine kavuşamayan çiftler ve sonunda onları bekleyen acımasız bir son.
Eski Türk dizilerini hatırlatan bu efsane gerçekten benim için çok eğlenceliydi. 
Artık bir çiftte kavuşsun artık diye isyan ettiğim olmuştur :)

8)ŞEHZADE CAMİİ

Beni bir diğer etkileyen efsane buydu. 
Aslında kimsenin fark etmeyeceği ama derin anlamlar içren minaresindeki sembollerin Kanuni'yle ilgili olması beni çok şaşırttı. 
Mimar Sinan'ın yaptığı bu eser gerçekten mükemmel ve böyle bir anlam olması beni etkiledi.

7)DİKİLİTAŞ

Bu efsane de aslında insanların günlük hayatta karşına çıkan bir sorunu konu ediyor.
Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz .
Heykel tarafından atına az değer biçilen bir adamın heykelin kollarını kesmesini ve sonra atının ölmesiyle elinde hiçbir şey kalmamasını anlatan bu efsane beni çok etkiledi.

6)PERİLERİN ŞEHRİ

Bu efsanenin beni etkilemesindeki en başlıca sebep, yaşadığım şehir yani İstanbul'u mükemmel bir yer olarak görmesiydi. 
Ki eğer trafiğini ve kalabalığını atarsak hala öyle. 
Cinin dünyadaki en güzel yeri İstanbul seçmesini konu eden bu efsane çok iyiydi. 

5)BEŞİKTAŞ

Bu efsaneyi ilk okumuştum. Çünkü gerçekten İstanbul'un semt efsaneleri daha fazla ilgimi çekti. 
Ama bu efsane de beni şaşırtan bir şey olmadı. Adının spor kulubünden gelmediğini beşik ve taş kelimelerinden oluştuğunu az çok anlamıştım. 
Ama yine de bu sefer kesin bir bilgiye sahip olmuş oldum :)

4)AÇIK UNUTULAN KAPI KERKOPOTRA

Kerkoporta adı verilen bir kapı üzerinden anlatılan bu efsaneyi gerçekten beğendim. 
Her ne kadar saçma gelse de beğendiğimi söyleyebilirim. 
Koca bir çağı kapatıp yeni çağı başlatan İstanbul'un Fethi'nin bu kapının açık unutulmasıyla ilgili olması gerçekten beni çok şaşırttı ama bir hayli
de saçma geldi :)

3)MARMARA DENİZİ'NİN OLUŞUMU VE AB-I HAYAT

Bu efsane de beni etkileyenler arasındadır. İskender karakteri üzerinden anlatılan bu efsane,aslında bir nevi hayatın her alanında karşımıza çıkan bir olaydır.
Her ne kadar ölümsüzlük gibi mucizevi şeyler olsa da yaşanılan duygular hep aynıdır. Her insan çoğu zaman önündeki fırsatı göremez. İşte bizimle aynı duyguyu paylaşan karakter de İskender'di.

2)KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜ

Bu efsane mutlak bir hayat dersi niteliğindeydi. İyiliğin öneminden bahseden bu efsane beni gerçekten etkiledi. 
İyiliğin efsanelerde konu edildiğini görmek beni çok sevindirdi.
İyilik yap, denize at sözü bu efsaneye cuk oturur. 

1) AYASOFYA'NIN GÜNEYİNDEKİ TILSIMLI SÜTUNLAR

Bu efsane de beğendiğim efsaneler arasında. Çok kıymetli ve bir o kadar da şaşırtıcıydı. İnsanların heykel ve sütunlara bu kadar bağımlı olduğunu görmek çok inanılmaz derecede beni şaşırttı.
Ki zaten çoğu insan putperest olduğu için böyle efsanelerin olduğunu görmek çok normal.

Ayasofya'ya gittiğimde bu efsaneyi duymuştum ama pek inandığım söylenemez. Ama bunu bu kitapta görmek çok ilginç oldu.

En etkilendiklerim..

En etkilendiğim efsaneler İstanbul Boğazı ve Üsküdar efsanesiydi.
Her ne kadar gerçekliği kesin olmasa da insanı gerçekten etkileyen efsaneler.
Hele de bildiğimizi zannetiğimiz şeylerin aslında farklı olduğunu görmek insanı bir hayli heyecanlandırıyor.
Bu iki efsane en beğendiklerimdi. Şimdi sırada 23 tane daha efsane var.
Bunlardan pek etkilendiğim söylenemez ama beğendim.

İstanbul Boğazı Efsanesi

İstanbul Boğazı
Zülkarneyn’in hükümdarlığı sırasında İzmir’de büyük bir kavim ve onun hükümdarlığını yapan Katerina adında bir kraliçe yaşamaktaymış. İskender Zülkarneyn bütün çalışmalarına rağmen bu kavme sözünü geçiremediği gibi onları mağlup da edememiş. Nihayet Büyük Hakan bu kavmin harp gücünü öğrenmek üzere kıyafet değiştirerek elçi sıfatıyla Katerina’nın sarayına gitmeye karar vermiş ve yola çıkmış. Katerina’nın sarayı Menemen ile Ulucak köyü arasındaki ovadaymış. İskender saray yakınına geldiği zaman, saray muhafızlarına İskender Zülkarneyn tarafından Kraliçe’ye elçi gönderildiğini ve kendisine bir mektup sunacağını söylemiş. Muhafızlar durumu Kraliçe’ye haber vermişler. Kraliçe de elçiyi huzuruna kabul etmiş. Elçi huzura gelince İskender’in mektubunu Kraliçe’ye uzatırken göz göze gelmişler. O anda Kraliçe bir çığlık koparmış ve muhafızlarına bu adamın tehlikeli olduğunu ve iyi muhafaza edilmesini emretmiş. Sonra İskender’e dönerek;  “Sen elçi değil, İskender Zülkarneyn’in kendisisin!” demiş ve masasındaki bir resmi İskender’e uzatarak: “Bu sen değil misin?” demiş.  Meğer Kraliçe kendine düşman olan İskender’in bir kolayını bularak, resmini elde etmiş ve masasından hiç ayırmıyormuş. Kraliçe, buraya ne maksatla geldiğini, kaderinin kendi elinde olduğunu ve bir teklifte bulunacağını teklifini kabul ederse serbest kalabileceğini, kabul etmezse zindana attıracağını uygun bir dille İskender’e anlatmış. İskender, durumun gizlenecek tarafı kalmadığından, ne maksatla geldiğini anlatmış ve: “Teklifin nedir?” diye sormuş. Kraliçe: “Benim ülkeme ve kavmim üzerine asker gönderip harp etmeyeceğine yemin etmeni isterim.” demiş. İskender bu teklifi kabul etse intikam alamayacak, etmezse kavminden habersiz geldiği için uzun yıllar hapsedileceği için ordusunda kargaşa çıkacak, ülke ve kavminin perişan olacağını düşünerek:Teklifini kabul ediyorum. Ülkene ve kavmine asker ile saldırmayacağıma yemin ediyorum.”  demiş. 

Üsküdar Efsanesi

Üsküdar
Yıllar önce , İstanbul henüz polis devletçikler halinde yönetilirken (bizanstan evvel) anadolu yakasında ve avrupa yakasında 2 ayrı devletçik vardı... Anadolu yakasındaki devletin hükümdarı "Küdar" avrupa yakasındakinin ise "Atalanyus" olarak bilinirdi, bu iki komşu hükümdar hem rekabeti hemde yüzmeyi çok severlerdi...
 Bir gün şimdiki adlarıyla Sarayburnu'ndan Harem'e kadar yüzme yarışı yapmayı kararlaştırdılar, böylece hem halkları eğlenecek hemde kendi egolarını tatmin edebilecek zaman bulabileceklerdi. Yarış , Sarayburnu'ndan başladığından iki komşu devletin halkı Harem kıyılarında toplanmış sonucu merakla bekliyorlardı, yaklaşan iki küçük noktadan anlaşıldığı kadarı ile Atalanyus biraz önde gitmekteydi.
 Halk coşkuyla bağırıyordu : - Atalanyus Küdarı geçtiiii, Atalanyus küdarı geçti (atı alan üsküdarı geçti sözünün buradan geldiğini söyleyebiliriz sanırım)
 Halk haklıydı, Küdar yeniliyordu, son bir hamleyle öne geçmeye çalıştı ama Atalanyus çoktan bitiş çizgisine gelmişti bile... Kendi halkının önüne komşu hükümdara yenilmek onu çok üzdü ve onurlu bir şekilde kendini boğazın serin sularına bıraktı, evet, evet Küdar intihar etmişti. Küdarın halkı bu duruma çok üzüldü ve anadolu topraklarına onun adını vererek yaşatmaya karar verdi, anadolunun yakasının sahil kısmına "alt-küdar" biraz daha yüksek kesimlerine ise "üst-küdar" denmeye başladı. 

Ancak alt-küdar olarak bilinen kısım 1699 büyük istanbul depreminde (küçük kıyamet olarak bilinir) sular altında kaldı ve nihayetinde sadece "üst-küdar" bu depremden zarar görmedi.